28 Ekim 2011 Cuma

                                                        NE MUTLU  TÜRKÜM  DİYENE

27 Haziran 2011 Pazartesi

MİRAÇ KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN

20 Haziran 2011 Pazartesi

ESKİDEN Dİ O

Bu  gün  yazmak  istedi  canım  Zaman  zaman  eski  defterleri  karıştırırız  ya,  özlediğimizden  yada  garip  bir  haz  ile  geçmişle  acı  vermek  isteriz ya kendimize  işte  bu  duygular  ile  döktüm  sararmış  kağıt desteleri ni,  ortasında  kaldım  geçmişin  ama,  bir türlü  geçmeyen  birikimlerin  tam  ortasındayım,  neler  biriktirmişim  banka  dekontları  fatura  yığınları  bilmem  kaç  yılın dan  kalma ,  gazete  küpürlerinden  vaz geçilmezim  Atatürk  fotoğrafları  daha  bir  çok  şey...
bir  karton  kutu dolusu  mektup özenle  desteler  halinde  sevgileden  değil  sevdiğimden  gelen.
Onları  okudum  tek  tek  ne  çok  duyguyu  sığdırmışız  o  satırlara,  bazan  kırık  gülümseyişlerle  bazan  burnumun  direğini  sızlatan  gözlerimden  akan  yaşların  eşliğinde  saatler  aktı  gitti...
Kim  bilir kaç  yıl  oldu mektup  yazmayalı? Uzun  bir  zaman  olmuş  ki  kağıtların  rengi  sararmış,  geçmişin  tozlu  satırlarından  ışığa uçan  pervaneler  gibi  dolduruyorlar  odayı  neler  paylaşmışız  sayfalar  dolusu yazmışız  öyleki  zarfa  sığmamış  arkası bir  dahaki  mektup da  diye  biten  satırlardaki  vedalar,   her  bir  zarf   sevgi  dolu  özlemleri  taşımış  uzaklardan  sılaya ...
Bu günleri  düşünün ce  kaç  kişi  mektup  yazmayı  bilir?  diye  bir  soru  takılıyor  aklıma,  teknoloji  denen  canavar  bir  bir  yok  ediyor  güzellikleri  artık  her  şey  bir  tık  mesafesin de tıkla  konuş  tıkla  gör  ne  işin  olur  mektupla  zarfla? kim  uğraşıcak,  geçen  gün  bir  alman  dosta  yollamak  için  kartpostal  aradım  yaşadığım  şehirde  güldüler  çalışanlar  "ne  yapıcaksınız  kartı  zarfı,  yollayın  bir  e kart  olsun  bitsin"  diye ...Mesafeler  kısalsada teknik  olarak  ruhu  ölüyor  insanın  bu  mekanik  hayatın  içinde,  artık  postacıları  da  tarihe  gömeceğiz  bu  gelişimin  gereğince zira  sadece  fatura  taşıyorlar  ki;  onunda  kolayı  var  e posta,  oysa  nasıl  sayardık  günleri  "bu  gün  tam   dört  gün  oldu  üç  gün  sonra  gelir   ablamın  mektubu"  o  zamanlar  yurt  dışından  yedi  günde  gelirdi  postalar  ne  heyecanla  açılırdı  zarflar  bazan  özenle  yırtılır bazan  sabırsızlıkla,  içinden  çıkan  fotoğraflar  elden  ele , o  zarfların  içinde  küçücük  kendi  dünyamızı  nasıl  büyük  yaşardık  kalem  dans  ederken  kağıt  üzerinde bir  kalem  bir  kağıt  oluverdik, her şeyde  olduğu  gibi  bu  güzelliği de yok  ettik  erindik  yazmaya...
Şimdi  her  şey  çok  alabildiğince  çok  ama, içi  boş!!!  ve  bir  boş  vermişliktir  almış  yürümüş   her  yerde  ve  ben:usulca  sıyrılıyorum  anıların  içinden  nasılda  talan  ettim  odayı  bir  yığın  iş  çıkarttım  kendime  üstelik,, çok  acıktım:))
sevgi ve  selam  ile 
*GÜL*

18 Mayıs 2011 Çarşamba

19 MAYIS KUTLU OLSUN.

19 mayıs atatürkü anma ve spor bayramı
MUSTAFA KEMAL PAŞA SAMSUN’DA


Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919′da



Samsun’a geldi. Bir süre çalıştıktan sonra



kentin postanesine gitti. Görevli bulunan PTT memuru o günü söyle anlatıyor :



Hava yağmurlu ve elektrikliydi. O zamanlar paratoner sistemi olmadı­ğı için telleri toprağa vermiştim. Saat gece yarısına yaklaştığı bir anda kapıdaki nöbetçi koşa koşa geldi, bir haber verdi. Mustafa Kemal Paşa geliyor. O sırada, Mustafa Kemal Paşa tek odadan ibaret telgrafhaneye girdi. Ayağa kalktım.



— Buyurun Paşam.



— Derhal Havza ve Amasya ile görüşmem gerekiyor dedi.



— Hava elektrikli, telleri toprağa verdik, sizi görüştüremem!



— Bu, vatanın kurtuluşu ile ilgilidir. Muhakkak görüşeceğim, ya ölürüz, ya vatan kurtulur, dedi.



Ceketin cebinden ipek mendilini çıkarıp maniplenin üzerine koydu. Benim için telleri devreye sokmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı.



— «Sen ölürsen ben de ölürüm» dedi.



Elimi bırakması için söylediğim ısrarlı sözlere aldırmadı, elimi uzun süre bırakmadı. Önce Havza’yı aradım. Derhal cevap geldi. Nöbetçi memur, Kemal Paşa’nın adamlarının emir beklediklerini söyledi. Paşa şifreli bir not verdi, yazdım. Gelen şifreli cevaba elimi bırakmadan baktı. Bir kağıda çabu­cak şifreli bir şeyler yazdı. Havza’ya iletmemi söyledi. Amasya ile de istedi­ği konuşmayı yaptı, sonra;



«Oh çok şükür, şimdi vatan kurtuldu.» Dedi ve maiyetiyle gitti. Birden aptallaşmıştım. Oturduğum yerden kalkamadım. Mustafa Kemal Paşa hayatını ortaya koyan bir kişiydi. Fes kapmaya, mevki elde etmeye gelmiş biri olamazdı. O bir gerçek vatanseverdi, Atatürk’e hayranlığım yağmurlu bir gecede böyle başladı işte…



Ahmet Remzi COŞKUNER

7 Mayıs 2011 Cumartesi

ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN

BİR GÜN  YETMEZ ANNEM
HER  GÜNÜM  FEDA  SANA
SIRTIMDA  TAŞISAM  DA
HAKKINI  ÖDEYEMEM 
BİR  TEK  ŞEYE  SÖZ  VERİYORUM
SANA ÖF  DEMEYECEĞİM  ASLA ... 

25 Nisan 2011 Pazartesi

Bir gazeteci heyeti geçen hafta sonunda Suriye'den gelen bir davet

üzerine Şam'a gitti. İkinci gün Şam'daki Türkiye büyükelçiliği ziyaret

edildi... Güneş gazetesinden Rıza Zelyut anlatıyor:



"Salona girişte sağdaki duvar dibinde bulunan masanın üstünde

Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın baş fotoğrafları konulmuştu.

Bunları da; bizim ülkizin yöneticileri olarak orada görmekten mutlu

olduk.



Bu arada Büyükelçimiz Sayın Yaşar Halit Çelik ile tanıştık, sohbet

ettik ve fotoğraf çektirdik. Büyük kabul salonunda duvarlar değişik

resimlerle süslenmişti. Bir yerlerde devletimizin kurucusu Mustafa

Kemal Atatürk'ün bir fotoğrafını aradı gözlerim. Yoktu..."



Rıza Zelyut bunun üzerine lisanı münasiple Büyükelçiye soruyor:

- Sayın Büyükelçim, kabul salonunda pekçok resim var ama hiç Atatürk

resmi yok. Acaba ben mi göremedim?'

- Efendim, bu salona Atatürk resmi koymadık. Çünkü gerek görmedik...

- Niçin?'

- Artık bu işleri aşmalıyız. Avrupa'da devlet adamlarının resmi olmaz

kabul salonlarında. Sadece kralların, kraliçelerinki bulunur. Bizim de

artık bu resim işini aşmamız gerek. Bu çağda Atatürk resmiyle uğraşmak

doğru değil; başka şeylere bakalım.'

- İyi ama Atatürk bir devlet adamından daha öte. Kurucu lider...

- Kurucu lider olabilir ama kabul salonunda resmi şart değil..."

Evet... Salonda Erdoğan ve Gül'ün resimleri bulunuyor.. Ama Atatürk'ün

resmi gereksiz görülüyor... Türkiye'nin geldiği hayret verici noktanın

bir başka göstergesidir bu...



Monşer, iktidarın değişmeyeceğini zannediyor!

Zamanı geldi anlaşılan...





BENİ İNKÂR EDECEKSİNİZ. HATTA BÜHTANLA YADEDECEKSİNİZ. HİNT'E, YEMEN'E VE MISIR'A GİDEN FİKİRLERİM, ORADA FİLİZLENEREK GELİP SİZİ BOĞACAKTIR."
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.

22 Nisan 2011 Cuma

                                                                                    
“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.” M.KEMAL ATATÜRK.


Demiş  büyük  önder .Günümüze  ne kadar  da uyuyor , tüm bu  yaşananların ışığında  tek  güvencemiz  çocuklarımız  değilmi? onları yetiştiren  ana babalar ne kadar  dikkatli  olmak  zorundalar..
Tüm  ulusumuza  ve  geleceğimizin  güvencesi  çocuklara kutlu  olsun...

;;