30 Mayıs 2010 Pazar

MUTLULUKLAR KALICI OLSUN.


           Adam yoğun iş temposundan  bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına







çok yabancı olduğu için evine ne zaman gideceği belli değildi. Başını iki elinin arasına aldı, gözlerini sıkıca






kapadı. Çok para kazanıyordu. Yöneticiydi,birçok insanın imrenerek baktığı bir konumdaydı. Ama yaşadığı hayatı






hayat olarak görmüyordu.






"Bu ne biçim hayat böyle!" diye söylendi kendi kendine.Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu.






Toplantılar, iş seyahatleri, yazışmalar ve koşuşturmacayla geçen bir hayat.






Pek çok yakın dostunun adını dahi unutmuştu.Bu karamsarlık içinde kıvranırken, birden çekmecesindeki küçük radyosu






aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan müzik parçasi ile biraz rahatladığını hissetti.






Müziğin ardından yaşlı bir adamın konuşmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi.






Ama birden durdu. Ilginç bir teoriden bahsedeceğini söylüyordu yaşlı adam. "BIN MİSKET TEORİSİ"ni anlatacaktı.






Merakla dinlemeye başladı.Birgün oturdum ve biraz aritmetik yaptim.






Ortalama bir kişinin yetmiş beş yaşına kadar yaşadığını varsaydım.Biliyorum,bazıları daha çok,






bazıları da daha az yaşar. Ama biz yetmiş beş sene yasadığını düşünelim.






Bir yılda 52 hafta olduğu için, 75'i 52 ile çarptım ve ortalama ömre sahip bir insanın tüm






hayatında yaşayacağı Cumartesi sabahı sayısı olarak 3900 rakamına ulaştım.Şimdi beni iyi dinleyin.






En önemli kısmına geliyorum.Bütün bunları ayrıntılı olarak düşünmeye elli beş yaşında başlamıştım.


Yaptığımm hesaba göre bu yaşa kadar 2180'in üzerinde Cumartesi yaşamıştım.Ve eğer yetmiş beş yaşına kadar yaşarsam,






yaşayacağım Cumartesi sayısı sadece bin adet olacaktı.Bir oyuncak dükkânına gittim ve elindeki tüm misketleri






aldim.1000 adet misketi bir araya getirmek için üç tane dahaoyuncakçi dükkânını ziyaret ettim.






Bunlari eve getirdim ve atölyemdeki radyomun yanında duran büyük, şeffaf bir kavanozun içine hepsini doldurdum.




O günden sonra, her Cumartesi kavanozdan bir tane aldım.Misketlerin azaldığını gördükçe, hayatımdaki




önemli şeyleri daha fazla DÜŞÜNMEye başlamıştım.Anladim ki, dünyadaki zamanımın akip gittiğini




seyretmek kadar önceliklerimi düzene koymama hiçbir şey yardım edemez."Yaşlı adamin anlattikları öylesine




etkiliydi ki,Genç işadamı âdetâ dünyadan kopmuş, radyoya kilitlenmişti.Yaşli adam şu cümlelerle





konusmasını tamamladı: Programı kapatmadan önce şimdi size son birsey daha anlatacağım.




Bu sabah kavanozun içindeki son misketi de aldım.Eğer önümüzdeki Cumartesiye kadar yaşarsam, bana biraz





daha zaman verilmiş olacak.Unutmayin, hepinizin kullanabileceği en önemli şey, biraz daha fazla zamandır."




Konuşma boyle devam edip gidiyordu..




~Farkında mısınız bilmiyorum ama bizi meşgul eden o kadar oyun var ki..önemli ya da önemsiz..






ama biz bunların arasinda kaybolup gittiğimizi farkedemiyoruz bile ..işin garibi farkettiğimiz






anda "şu işimi de bitireyim ondan sonra..." diye erteliyoruz..






-DEĞİL Mİ??






Haydi, arkanıza yaslanın.. derin bir nefes alın.. hayatınızda önemli olan dostlarınızdan






birisinin telefonunu çaldırın.. cıvıl cıvıl sesinizle "merhaba.." deyin..gülümseyin..






Mutluluklarınızın kalıcı ve bulaşıcı olması dileklerimle..






Bir gülüş kadar içten






Bir gülüş kadar gerçeğiz






Kim olduğumuz, ne olduğumuz önemli değil






Kendimizi ifade edebildigimiz yerdeyiz






Sevildiğimiz kadar değil




Sevebildiğimiz kadar




değerliyiz!








28 Mayıs 2010 Cuma

::)))))))))))))


GARİP TÜRK HUYLARI (SİZ BUNLARDAN HANGİLERİNİ YAPIYORSUNUZ:))))



1. Kağıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır.






2. Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar.






3. Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır.






4. Ancak bir Türk gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözebilme becerisini gösterip , kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.






5 . Sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kağıtlar yapıştırır.






8. Soba borusu aktığında yoğurt kaplarını telle soba borusuna bağlar.






9. Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir şerit yaparak kullanir.






10. Diş fırçasıyla dişini fırçalamayıp da saçını boyamak için kullanan birini görürseniz , o saçını seven bakımlı bir Türk'tür.






11. Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretir.






12. Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaşlarına havlu tutturarak giymeye çalışıp bir de arkadaşlarına 'bakmayin lan' diye çıkısır.






13. Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna götürerek kısa süreli koklayarak anlayan kişi temizliğine düşkün bir Türk'tür.






14. Daha birinci telefon zili çaldığında telefonun başına dikilir ama açmak için ikinci kez çalmasını bekler.






15. Bir dükkana girip , onun bunun fiyatinı sorduktan sonra 'abi araba beş dakka dursun, ben hemen gelicem' deyip, 2 saat sonra gelir.






16. Cebinden çıkardıgı paraların içinde en eskisini özenle arayıp bulduktan sonra para üstü verir.






17. Trafikte ambulansın peşine takılarak sıkışıklıktan kurtulup ,uyanıklık yaptığinı zanneder.






18. Kağıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadığı için notu kaybeder ve ya elden ele dolaşacagını bildiğinden komik yazilar yazar. ( Paranın ön yüzüne tehlike anında arkayı çevirinizyazıp anında çevirince de şimdi değil salak tehlike anında yazanlardan bahsediyoruz .)






19. Çocuğu yanlışlıkla elini kestiği veya düştüğü için agladığında elini kesti veya düştü diye çocuğunu döver.






20. Taksi tuttuğunda taksicinin yanına oturur .Eğer üç dört kişi taksi tutuyorsa , taksi parasını veren kişi ön koltuğa oturur.






21. Kürdanla dişini karıştırıp önce çıkarıp bakar , sonra tekrar ağzına koyar.






22. Ütü fişi , teyp fişi veya televiyon fişi kablosunun bakır teli dışarı çıkmış ise çocukları elektrik çarpmasın diye bakir teli selobantla yapıstırır.






23. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanın elindeyse ve o ne izlerse diğerleri de onu izlemek zorunda kalır.






24. Çantasının içinde yeni tanıştığı birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotoğraflarını ve aile albümünü taşıyan birisini görürseniz hemen boynuna sarılmayın yoksa çantayı kafanıza yiyebilirsiniz , çünkü o kişi bir Türk kızıdır.






25. Bir Türk esnafı , müşterisinden aldığı parayı önce iki ucundan tutup iki defa gerginleştirir daha sonra da güneşe veya ışığa doğru tutup bakarak sahte olup olmadığını anlar.






26. Evin bir odasının ampulü patladığı zaman yenisini almayıp da fazla kullanmadıgı bir odanın ampulünü onun yerine takar.






27. Evinde bulunan saksıların dibini kültablası olarak kullanır.






28. Dişlerini gazoz açacağı , fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanır.






29. İşinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk'ten başkası olamaz. (Şerefsizin oğlu ne iş yapmış be kardeşim, helal olsun)






30. Aracın sinyal lâmbaları dururken kolunu çıkararak 'dönüyorum' hareketi yapar.






31. Yemeğin etini en sona birakir.






32. Dingildeyen bir masanın ayağına kağıt sıkıştırma fikri bir Türk'ündür.






33. Dişlerinin arasından 'viij viij' diye ses çıkarır.






34. Tv'de film seyrederken filmin oyuncularıyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.






35. Arabasına öküz, köpek, horoz sesli korna taktırma fikrinin patenti bir Türk'e aittir.


36. Gazete kağıdını en iyi şekilde kullanır.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )


37. Plastik yoğurt kabını saksı yapar.






38. Arabasının arkasına yazı yazar .(Rahmetli de sollardı, tek rakibim THY, kroyum ama para bende)






39. Uçakta bulunan tanıdıklarına uçak havalandıktan sonra görmeyeceğini bildigi halde el sallar.






40. Çiğnediği sakızı daha sonra çiğnemek üzere kafasındaki tülbende yapıştıran bir Türk kadınından başkası değildir.






41. Tek abdestle beş vakit namaz kılmak için iki büklüm kıvranır.






42. Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanın üstünü başka bir örtü örterek kullanır.






43. Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp,çarpılmış arabasına üzülür.


44. Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eder.






45. Otoyolda, otomobilin gaz pedalına tuğla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.






46-Yeni aldığı bir elektronik aletin etiketini çıkarmadan kullanır ( cep tel şeffaf bantla,otoyu kalite kontrol etiketiyle vs.)

27 Mayıs 2010 Perşembe

ÖZETLE:

Günün birinde yolu bir dergâha düsen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi''nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.


Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.


Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır.


Mevlevi'nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır.


Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır.


Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.


Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.


Büyük merakla, önce Mevlevi'ye sorar:

"Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?"

Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır.

İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der:

"Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız."

Yanıttan oldukça hoşnut olan adam ayni merakla bu kez Bektaşi''ye döner:

"Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa?

Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?"

Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der:

"Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur.

Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz."




ÖZETLE:

Seveceksen öylece sev.

Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.

Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder. Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun...




Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. [Mevlâna]

Yaşam paylaşmakla... Hayat sevince güzel...





24 Mayıs 2010 Pazartesi

BİLİYORMUYDUNUZ???

BİLİYOR MUYDUNUZ?

-CHE GUEVARA 1967 yılında Bolivya'da yakalanıp öldürüldüğünde sırt

çantasından"Atatürk'ün Büyük NUTKU'nun" çıktığını,...

-FİDEL CASTRO'nun 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye

diplomatı Bilal Şimşir'den ABD NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla "Atatürk'ün

Büyük NUTUK Kitabını"istediğini. Ve:"Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk

gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?dediğini,...

- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce

Çinliye seslenen MAO'nun ilk sözlerinin : "Ben, Çin'in

Atatürk'üyüm"olduğunu,

- Yunan başkomutanı TRİKOPİ`in,hiçbir zorlama ve baskı olmadan her

Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek,Atatürk`ün

resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,..

- 1938'de, General MC ARTHUR'un en zor,en problemli,en buhranlı

döneminde,danışman,senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla

kişiye; "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i

görmek için neler vermezdim" dediğini,..

- 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;"Allah

bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa

Kemal gibi lider getirir" denildiğini veee..



- 2006'da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk

resimlerinin kaldırılmasının istendiğini,.. BİLİYOR MUYDUNUZ?....

------------------------------------------------------------

Asıl önemli olan ve memleketi temelinden çıkan,

halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur.

Mustafa Kemal Atatürk



19 Mayıs 2010 Çarşamba

19 MAYIS KUTLU OLSUN.

18 Mayıs 2010 Salı

KURUDUK!!!


Hani Recep Bey sitem ediyor ya;




Hani Recep Bey;

'Onların gözleri var ama görmezler, dilleri var söylemezler' diyor ya,

Hani 'Okullara ücretsiz kitap dağıttık, bunları neden söylemiyorsunuz?' diyor ya,

Hani ekonomide dağları devirdik,

Enflasyonu yedik yuttuk,

İhracaatta çığır açtık,

Milli geliri hoplattık zıplattık.. ya!



Kendimle baş başa kaldığımda utandım.

'Ah Recebim' dedim,

Bizler ne kadar 'Hayvanız' dedim.

Gözümüz var görmüyoruz,

Dilimiz var söylemiyoruz dedim.



Daldım internete o utançla..

Öyle ya, yaptıklarını söylemek lazımdı.



Nereden bulacaksın doğruları?



OECD olur mu?

Olur!



Ne de olsa kendisi veriyor oraya bilgileri, doğrudur elbet.



Görelim bakalım bizim de üyesi olduğumuz,

30 üyeli OECD (Ekonomik işbirliği ve kalkınma örgütü) ne söylemiş:



Bizim okullarımız neyle ısınıyor?

Fuel-Oil ve kömür.



Fiyatı ne bunların?

Rekor bizde!



En pahalı yakıt Türkiye'de 30 ülke arasında!

1000 litresi 1.488,40 $

Daha yükseği yok!



ABD 644,76

Hindistan 210,23

Polonya 791,72

İspanya 725,63

Belçika 664,63

Türkiye 1.488,40



*





Bu okullar nasıl aydınlatılıyor?

Elektrik mi?

Evet!



Nedir elektriğin birim fiyatı OECD ülkelerinde?



Güney Afrika 5,9 sent

Avustralya 9,8 sent

Kanada 6,7 sent

Taiwan 7,8 sent

Hindistan 4,2 sent

ABD 10 sent

Türkiye 13,9 sent



*





Kitap dağıtmış 'bedava', sayın başbakan..



Ne para verdin onu söyle, dolandırma lafı..

Sen söylemezsen, OECD söylüyor:



OECD ülkeleri arasında GSYİH (Gayrı safi yurtiçi hasıla)'dan eğitime harcanan para

(30 ülke arasında) ortalama % 6,2.



İsrail % 8,4

İzlanda % 8

Kore % 7,3

Şili % 6,4

Meksika % 6,4

Türkiye % 4,1



Hani para harcıyordun Recebim?



*



Ha bu arada meraklısına;

OECD ülkeleri arasında cahillik rekoru da bizde.

25-64 yaş arası her 100 kişiden 63'ü, ilkokul ve daha düşük eğitime sahip.



Meksika da bile 50 bu oran.

Tahmin edilebileceği gibi bir çok ülkede %1 ile % 10 arasında.



*





En merak ettiğim konuyu da en sona bıraktım.



Acaba öğretmen maaşları ne alemdeydi?

15 yıl deneyimli bir öğretmen yıllık ne kazanıyordu?

Lüksemburg 85.000 $

Kore 46.000 $

İspanya 41.000 $

Portekiz 35.000 $

Yunanistan 35.000 $

Meksika 21.000 $



Türkiye'yi merak ediyorsunuz değil mi?



OECD'nin her tablosunda yer alan Türkiye bu tabloda yok!

Utandıklarından vermediler herhalde bu değerleri.



Ama ben söyleyeyim:

10.000 $'ın altında!



Eğer hak aramak için meydanlara dökülen eğitim emekçilerine atılan her tekme 5 $,

vurulan her cop 10 $ ise, durum değişir tabii.

Bu durumda bu rakam yüz bin doların üzerine çıkar.



*





Konya'da belediye, okullara 'kontörlü su' veriyormuş Recebim,

Haberin var mı?



Kontör bitti mi su da yok!

A'raf suresinde bu da yazıyor mu?



Su cenneti bu memlekette, camilere bedava verdiğin suyu,

okullara kontörle veren ülkenin başbakanısın sen.



Bırak Konya'yı,

İstanbul'un göbeğinde, en mutena semtlerden birinde çocuğumu okula kayıt ettirmek için gittiğimde okulun suları kesikti.

Kayıt yapmak için benden o su faturasını ödememi istediler 5 ay önce.



Vatandaş para isteyecekler yine diye, veli toplantılarına gidemez oldu Recebim,

Sen neden bahsediyorsun?

Hangi kitap?



Bunları da söyleyebiliyor musun?

Gözün var görebiliyor musun?

Kulağın var duyabiliyor musun vatandaşın sesini?

Ve dilin var, söyleyebiliyor musun bunları da?

Söyleyemiyorsan, A'raf suresini oku!











Şevket ÇORBACIOĞLU

Teknopolitika

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Anneler günü kutlu olsun

;;