Bir yılı daha uğurlarken ömrümüzün üzerinden, ne yazık ki bir yıl daha yaşlanıyoruz diye üzülsek mi? yada yeni yıl yeni umutlar diye avutsak mı yüreklerimizi...Geçip giden mevsimler,ne kışlar nede baharlar aslında yıldıramadı içimizdeki arsız yaşama azmimizi onca zorluğa rağmen.Bazan yıkılıp kalsakta hep bir umutla yine yeniden dikildik hayatın tamda karşısına taa içinden...Tavizler verdik sonunu bile, bile sevdalar da gönüllü dövündük, öyle anlar oldu ki dağ gibi sağlam durduk içimiz kan ağlarken eğmedik başımızı biriz, biziz derken acılarımızı sakladık içimize dostum üzülmesin düşman sevinmesin diye.Bir geçit töreni daha,,,giden ömürden ne çok gösteri var içinde biz bakarken arkalarından onlar alaycı bir gülümseme ile göz kırpıp birer, birer maziye göçtüler...
Bir yıl daha geçti varsın geçsin...
Hayatı biz yoralım o bizi yormasın, hepimiz için sağlıklı huzurlu güzel bir yıl olsun 2010 karamsarlık eskide kalsın umut çiçeklerimiz açsın...sevgiler...GÜL
Etiketler: SU MİSALİ
Bir bardak çay deyip geçmeyin aslında birçok gerçegi gösterir
hayatımızdan bir kesittir.
Çayın Alt Demliği
"KAYNANADIR"
Sürekli Kaynar Durur.
Hatta:
Dikkat edilmezse
TAŞABİLİR
Üst demlik
" GELİNDİR"
Alt demlik kaynadıkça
onunda
Hareketi artar.
Ama Zamanla da
Olgunlaşır ve
Demlenir.... ...
"GELİNİN KOCASI
ise
Bardaktır.
Her iki Çaydanlıktan da Yeterince Nasibini Alır.
Biraz Kaynana Doldurur onu;
Birazda Gelin...
Bu nedenle de
Denge Unsurudur.
Açık yada Demli çayın Hoşa gitmemesi
Bundandır.... .
"ÇOCUKLAR"
Çayın Şekeridir.
Tat verir.
Çok Şeker
Çayın Lezzetini Bozar.
Şekersiz Çaya alışanlara ise
Bir tanesi bile...
Fazla Gelir.....
"GÖRÜMCE"
ise
Çay kaşığıdır.
Arada Bir gelir;
Karıştırıp Gider....
"KAYINPEDERE GELİNCE"
o da
" Çay Tabağı"dır.
Çayın Demine, Suyuna Karışmaz;
Bir Kenarda
Lök Gibi Oturur.
Sadece Dökülenleri Toplar
ve çevreye zarar vermesini engeller.
Ancak;
Ara sıra boşaltılması gerekir,
Yoksa Taşıp
Herşeyi Berbat edebilir.
"ÇAY SÜZGECİ"
Ailenin Sahip olduğu Değerlerdir.
Aileyi Dış Müdahalelerden Korur.
Delikler Büyük olursa !
Çayın Tadı Kaçar.
Suyu Isıtan
"ATEŞ" ise
HOŞGÖRÜDÜR.
O Olmadan
Çay da Olmaz.
KISACASI
Bir Bardak Çay
"AİLEDİR"
ve
Ağız Tadıyla içilen
Bir Bardak çayın
Üstüne Yoktur
AFİYET OLSUN -:))
Dışarıda kar... Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar... İçeride kanaat ve huzur...
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç !
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu. Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı... Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar... İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi yoktu...
Ergenekon tertipleri, çarşaf açılımı, kürt açılımı, ermeni açılımı yoktu. Hiç kimse ''hepimiz Hırant'ız, hepimiz Ermeniyiz'' demiyordu. Hepimiz TÜRK'dük!.......
Ne güzel cahildik. Mutluluğun resmini çiziyorduk...
Bir varmış bir yokmuş, kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç kıl saç görmüş.
"Hımm, demiş galiba bugün saçımı örgü yapacağım!!.."
Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş!!...
Ertesi gün kalkmış,
aynaya bakmış,
Kafasında iki tel saç kalmışmış...
"H-M-M," demiş,
"Bugün saçımı ikiye ayıracağım demiş..."
Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş...
Bir ertesi gene kalkmış,
aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.
"Tamam, tamam demiş...artık bugün at kuyruğu yaparım..."
Öyle de yapmış, ve çok çok güzel bir gün geçirmiş...
Daha bir ertesi,
aynaya baktığında,
Kafasında bir tek tel bile kalmamışmış!!!.
"WoW!" diye bağırmış.
"Bugün saç derdim yok!!!!"
Bakış açısı herşeydir!!!.
Gerektiğinden kibar ol!!!,
Tanıdığın herkes kendi savaşını yaşamakta zaten!!!!.
Basit yaşa,
cömertçe sev,
yürekten düşün sevdiklerini,
Tatlı konuş.......
Hayat, fırtınanın geçmesini beklemek değildir ki!...
Yağmurda dansetmeyi becerebilmektir!!!!!!.
Hayat hem çok güzel, hemde çok acımasız;mutlulukta, mutsuzlukta bize zira bizler insanız.
Ömür bir su gibi akıp giderken,bu sele karışan unutulmuş bazanda hep hatırlanan acı,tatlı anılar kalır belleklerimizde.Bir rüzgar gibi geçti ömür,kuru bir yaprak misali savrulduk oradan oraya, öyle zamanlar olduki, umutlara sarılıp direndik acılara,kimi vakit coştuk kahkahalarla , hayaller kurduk olmayacağını adımız gibi bilsekte; ne çıkar olmasın zaten hayat koskocaman bir yalan değilmi?Mühim olan ondan fazlasıyle mutluluk hissesi kapmak,amacımız her anınını güzelliklerle doldurmak olmalı onca olumsuzluğa rağmen.Karamsar olmadan kötüye karşı koymak, hayal kurup ama onun esiri olmadan eğrisi ve doğrusu ile olduğu gibi kabullenip gerektiği gibi davranabilmet, akıl en büyük erdem iyiye kullanmak kaydi ile.Acılar paylaştıkça azalır, hafifler,oysa sevgi paylaştıkça çoğalır çığ gibi büyür.insanlar anıları ile umutları ile vardır , hayat ne kadar zor çekilmez olsada yaşamaya değer. Umudunu yitirmeden sımsıkı sarılmak sevgide cimri olmadan yaşamak. sevgiyle.
GÜL
Ali Amca
Geçiyor ömür
Hüzünlü bir beste gibi
Akyp gidiyor yillar
Camdaki su damlalari misali
Bir bakiyorsun
Çocugun oluyor
Kucaginda amber kokusu
Bir bakiyorsun evleniyor
Aslan gibi delikanli
Telli duvakli gelin
Sonra aynaya takiliyor gözlerin
Her çizgi geçmise bir selam
Aklina geliyor deli çaglarin
Gülüyorsun bir zaman inandiklarina
Boyun egiyorsun alay ettiklerine
Arkanda yükün artip
Önünde zaman azaldikça
Içinde bir seyler çekiliyor
Daha çok düsünüp
Daha çok aglar oluyorsun
Martilarla kavga ederken avaz, avaz
Yakamozlara sarilip
Derin mavileri seyrediyorsun saatlerce
Bölük pörçük uykularin
Korkularina bölünüyor gecenin karanliginda
Bazen de bir tebessüm yayiliyor yüzüne
Ilk sevdan siyriliyor sislerin arasindan
Elin yanagina gidiyor istemsiz
Ilk busenin sicakligini duyumsuyorsun
Ama en çok anan geliyor aklina
Farkinda misin?
Onun kucaginda gibi kivriliyorsun yatakta
Ne zaman çaresiz hissetsen
Yanina ilisip basini oksayacak saniyorsun
Ne annen geliyor
Ne de ardinda biraktiklarin geriye
Iste o zaman yapamadiklarina hayiflaniyorsun
Içinde bir seyler çirpiniyor umutsuzca
Neyse..
Simdi bos ver bunlari Ali amca
Ilacini almayi unutma
Aysel ablada çorba yapmis
Aksama getirecekmis sana
Üzülme Ali amca
Bir gün bizde yaslanacagiz
Bir gün bizde oturacagiz
yagmurlu bir pencerenin kenarina
Hem ben her gün dua ediyorum senin için
Ama sen çok yasa diyemiyorum
Biliyorum…
Aklin musalla tasinda
Can Eylül
Bir haftayı daha bıraktık geride ömürden acı tatlı eksilen yedi gün...gerçektende günler ne kadar hızla geçiyor ömürler biterken...beklentiler, özlemler olamayan olabilen derken büyükçe bir kaos aslında hayat çözemediğim çözmeye çalıştıkça dolaşan ip çilesi gibi ömrümüzün çileside bitmiyor vesselam...iki gündür nihayet yaz sıcağı ile biraz gözüm gönlüm ısınırken bir şeyler yüreğimi üşütüyor ne yazık ki...yemyeşil doğa bakmaya doyum olmuyor ama hiç bir şeyde yerini bulmuyor, hayatlar hep kırık dökük...medeniyet dediğimiz gerçekten canavar!!! ne hayatları yedi yuttu da hala alamadı bizden hıncını...bizde ondan alamdık beklediğimizi...kısır döngüler bizi çaresiz sessiz çığlıklarda yavaş , yavaş yok ediyor...tavizler,suistimale dönüşürken çok can dediklerimizden yediğimiz darbeler hayatı çekilmez kılıyor...oysa bu kadar uzunmu ömrümüz yarınımız varmı? ikinci bir şansımız olacakmı hepsi birer muamma iken nedir bu çelişkilerin nedeni...ya acaba hep çocukmu kalsaydık böyle olabilirmiydi acıları tanımasaydık... acı sadece koşarken düştüğümüz de kanayan dizimizde duyduğumuz acı olarak kalsaydı keşke...neden her acıyı yaşamak zorundayız. sevdiğimizden gördüğümüz bir ters davranış neden kanatır içimizi...bir anne hatırını saymayan onu ihmal eden yavrusuna nasıl kırılır...çocuk için bu çokta önemli değildir takii yıllar sonra aynı davranış ile karşılaşıncaya kadar...herşeyin bir bedeli var elbet , ama şu kısacık hayatı çekilmez yapmak için küçücük bir ateş parçası yetiyor...nasılda hazırız patlamaya nasılda alevleniyoruz hemen ,ve devamı ah keşkeler...mantıklı olmak ılımlı olmak nasıl siliniyor bir anda.küçücük bir sözün söyleniş tarzı hayatı nasıl alt üst ediyor...bu hayatı güzel yaşanır kılmak bir tatlı tebessüm ile mümkün ve hiç bir sermaye gerektirmiyor sevgiyle bakan gözler her şeye kadir tatlı dille yola gelmeyecek ne varki? hiç bir şeyin baki olmayacağını bildiğimiz halde kendimize dar ettiğimiz bu zavallı yaşlı dünyamız ne güne kadar çekecek kahırlarımızı ve biz ne zaman pes edeceğiz kim bilir? sevgiyle ...
Geçmiş,,,olmuş bitmiş bu kadar basit,bir kelime oysa içinde ne kadar çok şey var tek tek anlatmaya kalksak ne sayfalar yeter nede tam anlamı ile anlatacak kelimeler bulamayız,,,ama bitmiş dünüşü yok kırılmış dükülmüş yapıştıramaz en güçlü yapıştırıcılar...Ama bir tatlı söz " seni herşeye rağmen seviyorum" diyebilmek bir sevgiliye, evlada, anaya , ataya hatta kuşa böceğe hiç zor değil, tek derdimiz aynı şeyleri konuştuğumuz halde farklı algılamak... Anlatamamak anlaşılmamak ...dinlemeyi öğrenmemiz lazım. kuşak çatışması diye bir terim dilimize dolanmış...aslında sadece bakış açısı yarı yerine kadar su dolu bir bardağın sulu ve susuz yerine bakmak hepsi bu bir soldan biri yukarıdan derken farklı yerlerden görmek...tartışmayı bilmek kavga etmeden hayatı ti ye almak alay etmeden bu kadar zormudur?aslında hiç değil...sevginin açamayacağı ne bir kapı, ki ne kadar sağlamda olsa , nede bir yürek yoktur sevgi her kapının tek anahtarı ve eminim biraz sabır biraz hoşgörü ile üstesinden gelemeyeceği hiç bir kuvvet yoktur...karşılıklı haklarımıza saygı göstererek sevgi ile bütün zorları yok edeceğimizi biliyorum haytta hiç bir konu dört,dörtlük olmuyor bunu bilerek dört üçlük yapabiliriz ne dersiniz:))))sevgisiz kalmayın,
Bayramlarda yaşamak...öyle insanlar varki hayatta ama aslında yoklar...kimler mi bunlar...yaşlılarımız kimsesiz çocuklarımız...ne mutlu evlerinde baş tacı edilen baş köşede oturttup hürmette hizmette kusur etmeden ana, babaların , dedelerin , ninelerin , çocuklarına , torunlarına ne mutlu...onlarda baş tacı edilir gün olur anaya ataya sahip çıkanlardan olamak... onların hayır dualarını alıp gönüllerini hoş tutup yüzlerini güldürmek hiç de zor değil...bayram geleneklerimiz kaybolmasın çoluk çocuk sindire sindire yaşayalım bu güzelliği...kimimiz mezarlığa gidecek ilk önce,soğuk taşlarla bayramlaşacak sevdiklerinin sıcaklığı ile...hediyesi bir fatiha...öncebüyüklerin elleri öpülecek,illede çocuklar sevindirilecek mendil arası harçlıklarla o pırıltılı gözler o sevinçler aslında bayram onların yaşlı ve çocukların...ne mutlu sıcak yuvalarında aileleri ile bunu yaşayabilenlere...bayramları iple çeken o heyecanı hiç tanımadığı insanlarda yaşamaya alışmış insanlarda var malesef...kimsesizler çocuklar ve ikinci bir hayatta çocuk gibi olan yaşlılarımızı unutmayalım...bir hatır sormak , minik hediyelerle gücümüzün yettiğince herşeyin kötüye gittiği günümüz şartlarında ,,, küçücük imkanlar yaratabileceğimizden eminim her şeye rağmen... onlar sadece bayramlarda yaşıyorlar zira...SEVGİLER NİCE BAYRAMLARA.
Sarılar kızıla ,kızıl kahveye dönüşürken doğa daki değişimin adını hazan koymuşlar...hazan denince; nedendir bilemediğim garip bir hüzün sararken bütün benliğimi, yürürken çiğneyip geçtiğim kurumuş yapraklar hep yaşanmışlık ve acı hatıraları anımsatıyor...bitmişlik hissi yok oluş...oysa anılar acı tatlı kişiliğimizi zenğinleştiren yapı taşları... çoğunun harcına gözyaşı katmış olsakta...hazan, hüzün eşittir aslında bir direniş, herşeye bir karşı koyuş...biliyorun ki direncim ölçüsünde hayata tutunabiliyorum...hafızam unutmak istesede kaşıdıkça kanattığım yaralar bir aksi tesirle hayatta tutuyor beni...pastırma sıcağı bir günde gökyüzü ikiye bölünmüş adeta, yarısı pırıl ,pırıl parlarken yarısı kara bulutlarala dolmuş ha düştü ha düşecek yağmur hatta belki bir fırtına...uzunca bir yürüyüş sonrasında tıklım , tıklım yaz günlerinin aksine sakin sayılabilecek ölçüde insanlar çay bahçelerinde oturuyorlar. bende bir köşede denize nazır yerimi alıyorum, eee çaysız olurmu? çayımı yudumlarken hazan ı hüznü tebesümle harmanlayıp anılarda bir yolculuğa çıkıyorum ...hayat gerçekten bir muamma insanları gözlemlediğimde onca olumsuzluklara rağmen yinede tebessüm var yüzlerinde, çocuklar cıvıl, cıvıl anneler pür dikkat...dedeler nineler herkes hoşnut sanki hallerinden...gençler ilginç bir tartışmaya kaptırmışlar millet vekillerinin eğitimsizliğini tartışıyorlar yan masada ve gerçekten çok haklılar millet vekili olabilmek illaki eğitim ve tarafsızlık gerektiriyor...akşam güneşi batmak üzere hava birden serinliyor çay bahçesinde bir hareketlilik herkes ufak, ufak kalkıyor masalardan...hesabı ödeyip hızlı adımlarla evin yolunu tutuyorum bende... güzel bir gündü herşeye rağmen hayatta olmak... olanların değerini bilmek , olmayanları yadetmek...hazan hüzünle karışık kısacası hayatın bir köşesi...hayat devam ediyor zenginliğimiz: anılarımız ve onlardan alabildiğimiz dersler ...sevgiyle.
sıradan bir gün...karamsarlık sarmış dört bir tarafı...hiç günümde değilim, biliyorum geçecek bu ruh hali barınamaz bende ...öteki ben bu beni kovalayacak kadar kuvvetli neyseki...ama bazan kendime sözüm geçmiyor kalabalıkta yalnızlıktan, yok olma korkusu esir alıyor öyleki nefes alamıyorum...işte bu sıradan gün =böyle bir ruh hali ...bütün gün bu bezginlik içinde eridi şu saate kadar...iki dünya arasında kalmak ne zor bir şeymiş, ne oradan nede buradan çekilmiyor elim , benliğim ...bir tarafım ağlarken öteki yanım boş ver diyor...vesselam çözülmüyor kördüğüm habire karışıyor ...kör kuyularda cevapsız kalıyor sorular...olmasaydı ölüm ,ayrılmasaydı sevenler,yokluk olmasaydı neden hastalanıyoruz,herşey neden bitiyor? ve bizler tükeniyoruz birer birer hırslarımızla acizliğimizle tükeniyoruz...
sıradan bir gün... her şey sıradan...buda geçer geçecek elbet...
KIRILGAN
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
MURATHAN MUNGAN
Sevgisinde ve öfkesinde cömerttir, onunla olan erkeğin herşeye hazır olması gerekir...Yaş otuzbeş yolun yarısı eder deyince şaiir, yolu yarılamış kadınlar aklıma gelir.Ne aradığını yada ne aramadığını bilen kadınlar. Aşkı sevdayı mutlaka tatmış olanlar...Bu nedenle onları yüzeysel duygularla kandırmak mümkün değildir.Aşkın da aşksızlığında korkusu bu kadınlara sizden önce gelir, ömrünün diğer yarısını kendini geliştirmeye adayacağından bilinçleri doruğa yükselir. Akıl ve bedenle girdiği ortama renk ve ışık verir. Yolu yarılayan kadınlarla kolay ve zor iç içedir,sevgisinde de öfkesinde de cömerttir...Evet anlamına gelen kadınsı hayırlarla kapris yapılmayacağını çoktan öğrenmiştir.Erkeğin ne ardından gelir nede ilerisinde olması için didinir, yan yana , can cana duruşlar tercihidir.Bazen bir anne şevkati bazen de bir aslan kükremesi ile şaşkına çevirir, onunla birlikte olması gereken erkeğin, herşeye hazır olması gerekir.Yolu yarılayan kadınlar duygularını yaşamasını bilirler. Davranışları sebepsiz değildir.Kalbi kırıldıysa ağlar,ağlayışının sebebi erkeğin ona sunacağı sevgi değildir.Mutluysa kahkahalar atar, gülüşünün sebebi dikkat çekmek için değildir.Seviyorsa kıskanır, kıskançlığı kendine güvensizliğinden değildir.Üzgünse omuz arar destek istemesi çaresizliğinden değildir.Suskunsa sebebi vardır,kendi haline bırakılması gerekir.Yolu yarılayan kadınların hissiyatı kuvvetlidir. Aldatıldığını sezgileri ile gün ışığına çıkarır.Veda vakti geldi demenize bile gerek yoktur...O verilen mesajı çoktan anlayıp yolunu tutmuştur.Her gidiş kadını dahada kadınlaştırır. Gidenin ardından bakacak kadar hayatın uzun olmadığını anlamıştır.Ve gizem en çok bu yaşlarda yakışır...(alıntı) sevgiyle...
Hızına yetişemediğimiz zaman, gerçekten de günler ne kadar hızla geçiyor ömürler biterken...beklentiler, özlemler olamayan olabilen derken büyükçe bir kaos aslında hayat çözemediğim çözmeye çalıştıkça dolaşan ip çilesi gibi ömrümüzün çileside bitmiyor vesselam...iki gündür nihayet yaz sıcağı ile biraz gözüm gönlüm ısınırken bir şeyler yüreğimi üşütüyor ne yazık ki...yemyeşil doğa bakmaya doyum olmuyor ama hiç bir şeyde yerini bulmuyor, hayatlar hep kırık dökük...medeniyet dediğimiz gerçekten canavar!!! ne hayatları yedi yuttu da hala alamadı bizden hıncını...bizde ondan alamdık beklediğimizi...kısır döngüler bizi çaresiz sessiz çığlıklarda yavaş , yavaş yok ediyor...tavizler,suistimale dönüşürken çok can dediklerimizden yediğimiz darbeler hayatı çekilmez kılıyor...oysa bu kadar uzunmu ömrümüz yarınımız varmı? ikinci bir şansımız olacakmı hepsi birer muamma iken nedir bu çelişkilerin nedeni...ya acaba hep çocukmu kalsaydık böyle olabilirmiydi acıları tanımasaydık... acı sadece koşarken düştüğümüz de kanayan dizimizde duyduğumuz acı olarak kalsaydı keşke...neden her acıyı yaşamak zorundayız. sevdiğimizden gördüğümüz bir ters davranış neden kanatır içimizi...bir anne hatırını saymayan onu ihmal eden yavrusuna nasıl kırılır...çocuk için bu çokta önemli değildir takii yıllar sonra aynı davranış ile karşılaşıncaya kadar...herşeyin bir bedeli var elbet , ama şu kısacık hayatı çekilmez yapmak için küçücük bir ateş parçası yetiyor...nasılda hazırız patlamaya nasılda alevleniyoruz hemen ,ve devamı ah keşkeler...mantıklı olmak ılımlı olmak nasıl siliniyor bir anda.küçücük bir sözün söyleniş tarzı hayatı nasıl alt üst ediyor...bu hayatı güzel yaşanır kılmak bir tatlı tebessüm ile mümkün ve hiç bir sermaye gerektirmiyor sevgiyle bakan gözler her şeye kadir tatlı dille yola gelmeyecek ne varki? hiç bir şeyin baki olmayacağını bildiğimiz halde kendimize dar ettiğimiz bu zavallı yaşlı dünyamız ne güne kadar çekecek kahırlarımızı ve biz ne zaman pes edeceğiz kim bilir? sevgiyle ...
Etiketler: GÜLCE