30 Aralık 2010 Perşembe

 DİLERİM,  HERKES  İÇİN  SAĞLIK  HUZUR VE GÜZELLİKLERLE DOLU  BİR  YIL  OLSUN... 

9 Kasım 2010 Salı

28 Ekim 2010 Perşembe

Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

 

26 Ekim 2010 Salı

KAHVENİN TADI

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.

Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner. Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.

Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler:

'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız.

Şunu bir düşünün: Hayat kahvedir. İş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de.



Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın!

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.
 
(bizler de  iyinin  tadını  çakartalım)

23 Ekim 2010 Cumartesi

ZAMAN NEYLESİN?

 Zaman; nasılda  akıp  gidiyor  hayatı  katmış  önüne  yıkılmış  umutlar,  yarım  kalan  düşler   kızgınlıklar,  isyanlar  herşeyden  var  içinde,,,  oysa   hepsi  nasıl da  insani  duygular  tepkiler,  özleriz  sevdiğimizi  bazan  yanımızda  olsa  bile  kaldı ki  araya  yollar  mesafeler  girmiş nice  hasretlerimiz  var  onlara  dair  umutlarımız  kucak , kucak  hiç mi  mutlu  değiliz  bütün bu  karmaşada   neden  gülmekten  korkar  olduk  neden  bu  kadar  karamsar  yüreklerimiz .Ne  çok  şeyi  unuttuk,  medeniyet  adına  ne  çok  güzellikten  vaz  geçtik  günlük  telaşlar , anlık  hevesler  hayatı  yorduk  bizde  yorulduk  yok  saydığımız  için  yok  sayılıyoruz  Eski  bir  defterin  sarı  sayfaları  arasında  kalmış  kuş  yüreği  sevinçler,  mutlu  olmanın  bir  bedeli  var  bu  alemde,,her  kapının  anahtarı  para...Her gün  biraz  daha  küçülüyor  ve  yok  oluyoruz doyumsuz  aç gözlülükle  savaşlar  icat  ediliyor  soğuk,  sıcak  teknoloji  ilerledikçe  yaşam  alanları  yok  oluyor  devasa  yapılar  arasında  çehreler  robot  soğukluğunda  tanışıksız , selamsız  yaşadığımızı  var  sayıyoruz  gafilce  mutsuz   yalnız yaşıyoruz  yalnızlıktan  yakınsakta... Adaletsiz,,  haktan  hukuktan  bahsediyoruz ,,,Avaz  avaz küfür , kahır  dökülüyor  dilimizden  duvarlarda yankılanıp  yok  olan  feryatlarımız   geri  getiriyormu  yitirdiklerimizi??? Malesef  sanki  razıyız  halimize ara sıra cılız  sesler duyulsada  boşvermişliğin  uğultusunda  kayboluyor  onlarda ve  zaman  durmuyor  her  saniye  dün  olmaya  aday   ne  yazık  ki  keşkelere le...   Bu  günlerde  halimden  ve olagelen  hallerden hiç hoşnut  değilim  bu  yüzden  sorun  yumağı  olduk  döndükçe  dolaşıyoruz ...
KIZGINIM  KIRGINIM  HERŞEYE...
 
*GÜL*

19 Eylül 2010 Pazar

UNUTULSADA !!!

Bu gün 19 Eylül GAZİLER Günü Bilindiği gibi, Muharip Gazi, harbe katılıp da, harpten sağ olarak dönen savaşmış kahramanlardır. Gazilik unvanı devlet tarafından verilir. En büyük Gazi, bu unvanı 19 Eylül 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile alan vatanın kurtarıcısı ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. 2002 senesinde çıkartılan yasa ile 19 Eylül günü Gaziler günü olarak kabul edilmiştir.

TÜM  GAZİLERİMEZE  SEVGİ  VE  SAYGILAR.

10 Eylül 2010 Cuma

 Yalnızlık ne uçsuz bucaksız mavi denizlerde kaybolmak, ne de sonsuz ve kuru bir çöl ortasında tek başına kalmaktır.




 .




Yalnızlık, sevdiklerinden uzak, tek başına bayram geçirmektir. Dilerim yalnız değilsinizdir, ya da en azından bu yalnız geçirdiğiniz son bayram olur. Tüm sevdiklerinizle birlikte şeker tadında, güzel, huzurlu, mutlu ve sağlıklı bir bayram diliyoruz.

31 Ağustos 2010 Salı

HAYIR DA HAYIR VARDIR


Gercek EVETciler ve gercek HAYIRcilar!!!






- Turkiyeliyim diyenler: Evet.

- Turkum diyenler: Hayir.



- Federasyoncular: Evet.

- Tek Turkiyeciler: Hayir.



- Gayri milliciler: Evet.

- Milliciler: Hayir.



- Rantiye alayi: Evet.

- Issizler ordusu: Hayir.



- Buyuk Market sahipleri: Evet.

- Mahalle Bakkallari: Hayir.



- Sinsi dinciler: Evet

- Gercek dindarlar: Hayir.



- Magrurlar: Evet.

- Magdurlar: Hayir.



Yukaridakiler: Evet.

- Asagidakiler: Hayir



- Mesut Barzani: Evet.

- Sehit Aileleri: Hayir.



- PKK: Evet.

- Mehmetcik: Hayir.



- Rahip Bartholomeos: Evet.

- Anti-Pontuscular: Hayir.



- Dönme "liberaller": Evet.

- Milliyetciler/Ulusalcilar: Hayir.



- MUSIAD: Evet.

- Bakkallar Federasyonu: Hayir.



- Sezen Aksu: Evet.

- Kadir Inanir: Hayir.



- Nihat Dogan: Evet.

- Tarik Akan: Hayir.



- Ahu Tugba: Evet.

- Nasuh Mahruki: Hayir.



- Ferit Sahenk: Evet.

- Carsi esnafi: Hayir.



- Abdullah Gul: Evet.

- Suleyman Demirel: Hayir.



- Hilmi Ozkok: Evet.

- Kemal Kilicdaroglu: Hayir.



- Yasar Buyukanit: Evet.

- Devlet Bahceli: Hayir.



- Cokuluslu sirketler: Evet.

- Iflas eden esnaf: Hayir.



- Gemi sahipleri: Evet.

- Kayikci ve kurekciler: Hayir.



- Pirlanta magazasi sahipleri: Evet.

- Issiz universite mezunlari: Hayir.



- Kuresel oyunlari bilmeyenler: Evet.

- AB ve ABD'nin planlarini bilenler: Hayir









- Bu yaziyi hemen silecekler: Evetciler.

- Bu yaziyi ese-dosta yollayanlar: Hayircilar!!!

29 Ağustos 2010 Pazar

O BİR SOKAK KEDİSİYDİ

Yaklaşık  bir  yıl  önce  mevsim  kışa  dönerken tanıştık  onunla,küçük  sevimli  ürkek siyah  beyaz dalgalı  çizgileri  ile  güzel  bir  kızdı  Mitsi .Önceleri  korksada  zamanla  alıştı  artık  beni  gördüğünde  kaçmıyor  ona  verdiğim  sütü  içerken onunla  sohbetime  karşılık  vermesede  beni  dinliyor  iki   arkadaşı  ile   balkonumu  mesken  edindi  kendine, ve  bana da  can yoldaşı  oldu  o  gün  bu  gün  birlikteyiz  küçük  kedimle.  Ona  Mitsi  diye  sesleniyorum o da  benimsedi  Mitsi  ismini  sesimi  duyar  duymaz  gelişinden  belli... Bir kaç  gün  görünmedi  diğer  iki  kediden de  ses  yok ,bir  gün  sabah  kapıyı  açtığımda  balkondaki  köşküne  yerleşmiş  ama,  çok  bitkin  görünüyor  yüzü  küçülmüş  göğsü  şişmiş  anladım ki  yavrulamış  bir yerlerde,  yiyecek  taşıdı  bir  kaç  gün,  nerede  olduğunu  bilmediğim  yavrularına. Bu  arada  arkadaşlarına  acaip  tepkili  oluşu  dikkatimi  çekti  onları  balkondan uzaklaştırdı  o  ufacık  bedeni  ile  ve  artık  yanımdan  hiç  ayrılmıyor  yavrularını  kaybettiği  belli  göğsünün  şişini  kendi  tedavi  etti  ve  artık  çok  iyi  anlaşan  iki  arkadaşız  sürekli  ayaklarıma  dolaşır  vaziyette  oyunlar  oynuyoruz  onu  çok  seviyorum  gerçekten  çok  güzel  bir  kedi  Mitsi  bir  o  kadar  da  akıllı...Akıllı  kedim  25 Ağustos ta   çok  büyük  sancılar  çekerek  ve  olağanüstü  bir  çaba  ile  doğurdu,  küçük  yiğenim dayanamadı  bu  haline  ağlayarak  dua  etti  çabuk  doğursun  diye ,,,üç  tane  bebek   doğurdu  üçü de  birbirinden  güzel  iki  kız  bir  erkek  kedi  yavrularım  var  şimdi, onlarla  yazın  sıcak  ve  cafcaflı  günlerini  uğurlamaya  çalışıyoruz   minikler  sıcaktan  perişan  fayansın  serinliğinde  uyuyorlar...Merhamet  her  insanda  olmalı o bir  sokak  kedisiydi  artık  benim  kedim  ama  özgür  bir  kedi  o  asla  hapsetmedim  bana  sığındı  bende  sevgi  ile  bakıyorum ...Paylaşmak  istedim  sizlerle o  ağzı  olupda  konuşamayan  hayvanların   sevgiye  ne  kadar  ihtiyacı  olduğunu.  Hayvan  deyip  geçmemek  lazım... sevgi ile
*Gül*

10 Ağustos 2010 Salı

FAKİRİ FUKARAYI UNUTMAYALIM

12 Temmuz 2010 Pazartesi

BUNU HERKES BİLMELİ






1. Hıyar, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir hıyarda Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.



2. Öğleden sonra yurgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir hıyar yiyin. Hıyar iyi bir B vitaminler ve Karbohidratlar kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.




3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir hıyar dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.




4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) hıyar dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Hıyardaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.




5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle hıyar dilimleriyle ovun. Hıyardaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarındaki).




6. "Akşamdan kalma" sorununuzdan veya kötü bir baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim hıyar yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Hıyar, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.




7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Hıyar yiyin.



8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir hıyar ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.




9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim hıyarı alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.




10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün hıyarı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Hıyardaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.




11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir hıyar dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarmısak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)


12. Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim hıyarı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.




13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Hıyar kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.)




SEN  NEYMİŞSİN  BÖYLE:-))

8 Temmuz 2010 Perşembe

MİRAÇ KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN

1 Temmuz 2010 Perşembe

MADIMAK’TA YANAN BENİM


Yazar Asım Bezirci ’yim

Yanık sesli Nesimi ’yim

Tarihten beri gelirim






Madımak’ta yanan benim


Yarınlara kalan benim






Doktor Behçet Aysan benim


Resim çizen Asaf benim


Şiir yazan ozan benim






Madımak’ta yanan benim


Yarınlara kalan benim






Akarsu ’yum Hasret’im ben


Hem sılayım, gurbetim ben


Cihan tutuşur derdimden






Madımak’ta yanan benim


Yarınlara kalan benim






Semah dönen gençler benim


Murat benim, Özlem benim


Gelir diye yol beklerim






Madımak’ta yanan benim


Yarınlara kalan benim






Ben ölmedim, anla softa


Sen boğuldun karanlıkta


Savaşımız yobazlıkla






Madımak’ta yanan benim


Yarınlara kalan benim






Veysel der ki yalnız kaldım


Dört bir yana haber saldım


Canlarla birlikte yandım






Madımak’ta yanan benim


Yarınlara kalan benim.










Veysel KAYMAK


Temmuz -1993

24 Haziran 2010 Perşembe

KARDELEN ELİF BAŞIN SAĞOLSUN


Türkan Saylan’ın damadı şehit oldu



Bir varmış, bir yok’muş...


Muş’ta bir köy evi, 40 kişi birlikte yaşıyor’muş, dede, babaanne, amcalar, yengeler, çocukları, ana, baba, bi de Elif...
Memleketi idare ediyor’muş gibi yapanlar için, ha varmış ha yok’muş.
* * *
Hayaller kuruyor’muş, öğretmen olmak istiyor’muş Elif ama, okutulmuyor’muş, hatta az daha 16’sında evlendiriliyor’muş, Allah’tan hala oğlu mert çocuk’muş...


Beşik kertmesi bozul’muş.


Ve, mucize ol’muş...
Muş’a gelen Profesör Türkan Saylan, öğretmenleri vasıtasıyla Elif’i bul’muş, elinden tut’muş, babasıyla konuş’muş, aile ikna ol’muş, Elif “kardelen” ol’muş.
* * *
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin bursuyla Gazi Üniversitesi’nde oku’muş, öğretmen ol’muş, böylece hem kardelen, hem çalıkuşu ol’muş... Ki, yaşıdır, kalbi pır pır çarpıyor’muş, İzmirli Çağlar’a âşık ol’muş, yuvasını kur’muş, kızları ol’muş...


Eylül doğ’muş.
* * *
Uzman çavuş’muş Çağlar, kırsalda vuruş’muş, kendisiyle birlikte Mardin’e gelen ve oradaki kardelenlerin açmasına yardımcı olan, hatta reklamlarında oynayan Elif’iyle gurur duyuyor’muş... Ardından tayin savur’muş, kahraman eşiyle el ele tutuş’muş Elif, kaderine uç’muş, İstanbul’a kon’muş... Sonrası malum, hain pusu kur’muş, Çağlar şehit ol’muş.
* * *
Masal gibi anlatıyorlar bunları.


Utanmadan.


Sanırsın çok üzüldüler.
* * *
Halbuki ne diyorlardı, 30 bin Elif’i kurtaran, mübarek kadın Türkan Saylan için?


“PKK’ya burs veriyor’muş!”


“Atatürk’ün PKK’lı kızı!”


“Terörist yetiştiriyor’muş!”
* * *
Masala nokta koymak lazım.
* * *
PKK kalleş ama...


Bu iftiracılar hakkaten puştmuş!




YILMAZ ÖZDİL.

22 Haziran 2010 Salı

ARTIK YETER!


AÇILIM AÇILIM DEDİĞİNİZ BUMUYDU???AYAKLARINA  KIRMIZI  HALILAR  SERDİĞİNİZ ,DAVUL  ZURNA ÇALARAK  ZILGITLARLA  KARŞILADIĞINIZ ,AYAKÜSTÜ  KURULAN  MAHKEMELERDE  SUÇSUZDUR DEDİĞİNİZ TIRNAKLARI  KANLI  AĞZI  SALYALI KATİLLERİ  SALDINIZ  YA  ŞEHİRLERİN  GÖBEĞİNE  ONLARDA  BÖYLE  AÇILIYORLAR  İŞTE ...
ŞİMDİ !!!
KİM  VERECEK  BU  ÇOCUKLARIMIZIN  HESABINI ONLAR  BİZLERE  HAKLARINI  HELAL  EDECEKMİ???
 YA  BİZLER  NASIL  YÜZLERİNE  BAKACAĞIZ O  NUR  OLAN  ŞEHİTLERİMİZİN  YAKINLARINA  BAŞINIZ  SAĞ OLSUN  DERKEN ...
BEN  VATANDAŞIM  KINIYORUM  LANETLİYORUM
SİYASETİN  LANETLİYORUM  DEMEK  GİBİ  BİR LÜKSÜ  OLAMAZ !!!
YAPTIRIM  OLMALI  İCRAAT  GÖRMELİYİM  TERÖR  ÖRGÜTÜNÜN  AMACI  BU  ZATEN  VATANDAŞI  YIKMAK  YÜREĞİ  YANARKEN  DALI  KIRILMIŞKEN   İÇTEN YIKMA  ÇABASI  ,BÜYÜK  BİR  OYUN  OYNANIYOR... DEVLET   SABIR  DİYOR  NEYİN  SABRI BU  BU  NASIL  BİR  SAVAŞ Kİ  KAZANANI YOK  FİDANLARIMIZ  BİR  BİR  TOPRAĞIN  BAĞRINA  DÜŞÜYOR  ...DUR  DE  ARTIK  DUR!!!!!!
*GÜL*

20 Haziran 2010 Pazar

GÖKLER AĞLADI.

Hakkari'nin Şemdinli İlçesi'nde pkklıların saldırısında şehit olan askerlerden Aydınlı er 21 yaşında...ki Mehmet Ali Tosun ailesine gönderdiği komando kıyafetli fotoğrafta şu şiir yer aldı:

Olur ya bir çatışmada ölürsem
Arkamdan yas tutmayın  
Bırakın toprağımda rahat uyuyayım
Bedenimden elbisemi çıkartmayın
 Onlar benim gururumdur 
 Ölünce kefenim olacak
Başımdan beremi çıkartmayın
O benim şanım serefim olacak
Ayağımdan botlarımı çıkartmayın
 Onlar nice yollar aşacak 
 Şehit olursam
Sırat köprüsünden geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim namusundur
Ölünce mezarıma sembol olacak
Yaramın kanını silmeyin
Ahrette hesabı sorulacak.

17 Haziran 2010 Perşembe

KANDİLİNİZ KUTLU OLSUN

Yükü sevgi, özü saygı ,gücü barış ,süsü hoşgörü olan mübarek Regaip kandilini kutlarım .

14 Haziran 2010 Pazartesi

NEREDE KALMAK İSTERSİNİZ?

Herkesin bir Feride’si vardır ben bilmez miyim / Herkesin bir ayakkabısı gibi bir de şarkısı / Herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim / Bir de kimsesizliği…” diye yazmıştım Feride adlı şiir kitabımda. “Sahi, herkesin bir kimsesi var mıdır? Benim yok” diye sormuştu bir okur da yanıtlayamadığım mektubunda.



Bütün gelenlere, gidenle...re, insandan yana pişmanlıklara, yalnızlıklara rağmen, herkesin “biri” ya da “birileri” kalır… Herkesin “birileri”, “kimseleri” olmalı ve kalmalıdır ki, herkes kendi ıssızlığında avunsun; insan kendini avutan bir şeydir…


Bir zamanlar kendime: “Hayatı anlamak mı, hayatı yaşamak mı?” diye sormuş ve anlamayı, dahası anlamaya çalışmayı ve anladıklarımı da yazmayı seçtiğimde, orada kimsesizliğimin, kimselerimden hakiki olduğunu bütün çıplaklığıyla görmüştüm; ben aslında o gün bugündür kimsesizim… Bu yüzden birileri, olsa olsa kimsem değil, kimsesizliğim oluyor benim…


Hayat ve ilişkiler, kimsesizliğinizi kavramanız için çok fırsat sunar size; gerisi size kalmıştır…Ya inanır ya da avunmayı sürdürürsünüz.Bu konuda gerçekten özgürsünüzdür.


Hayatı yaşamayı -veya hem anlamayı hem de yaşamayı- birlikte yeğleyen biri için, kimsesizliğin ıssızlığına yer açabilmek, buna inanmak, bunu kabullenmek doğrusu katlanılır gibi değildir. Bu yüzdendir ki, bütün gelenlere, gidenlere rağmen “herkesin bir kimsesi” kalır; kalmalıdır ki herkesin yaşamı hem yaşanabilir, hem anlaşılabilir, hem de katlanılabilir bir şey olsun…


Belki bu yüzden Dünya’nın yarısı, öbür yarısının kimsesidir…


Dünyanın yarısı, öbür yarısını öper.


Dünyanın yarısı öbür yarısını dolandırarak yaşar.


Dünyanın yarısı mazlumdur, yarısı zalim.


Bunlar, çatışmak zorundadırlar; çatışma hep sürer…


Deliler, şizofrenler, filozoflar ve şairler dışında herkesin bir “kimsesi” vardır; tabii bir de genellikle yok sayılan kimsesizliği… Çünkü insan, hep kimsesine bakan, kimsesizliğini ise inadına yadsıyandır… Bu yüzden “derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını” anlayıncaya dek, hep ağlaya sızlaya koşar dururlar kimselerine; çünkü insan, sürekli avunması ve avutulması gereken bir varlıktır.


Evet, herkesin bir kimsesi bir de kimsesizliği vardır; hangisini seçmek, hangisini görmek ve hangisine inanmak isterseniz orada kalırsınız…






… Orada!


YILMAZ ODABAŞI

4 Haziran 2010 Cuma

Ayrılık Acısını Soranlara!

Ayrılık Acısını Soranlara!







Kalp dediğin nasıl dayanır acıya? Bu kadar güçlü müdür? Ayrılığın kokusu sinince bedene, nasıl geçer?






Ayrılık Acısını Soranlara!






Ayrılık Acısını Soranlara!






Kaybetmek sevdiğini, ölüme benziyor. Bazen ölümden bile daha zor geliyor. Bir daha hiç güneş doğmayacakmış gibi, bir daha hiç nefes alamayacakmışsın gibi, bu acı ömrü törpülüyor.






Herkes bu acı nasıl geçer diye soruyor? Öyle kolay geçmez! İstiyorum ki, elimde sihirli bir değnek olsun, her birinizin kalbine dokunup, sileyim kederinizi ama olmuyor.






Zamandan başka ilacı, çaresi yok [Kalpleri topla, 2 milyon TL bonusu kaçırma!] bu eziyetin dostlarım! Ne çivi çiviyi söküyor, ne ateşi su söndürüyor. Sabretmesi zor olan saatlerin bitiminde, bir şekilde geçiyor.






İz kalmıyor mu? Hem de öyle bir kalıyor ki! Kalp ağrısının benzeri bir ağrıyı, vücudun her hangi bir yanında çekmek mümkün değil. Ne kağıt kesiği, ne gece yarısı tutan azı dişi, ne taş döken böbrek, hiçbiri sevdiğini kaybetmenin yüreğe verdiği eziyeti vermiyor.






O yüzden bir çözümü yok ayrılık acısının! Çekeceksin! Çivi çiviyi de sökmez üstelik bu durumda, gidip kendini boşuna rezil etmeyeceksin.






Ayrılık sonrası neler yapabilir insanlar, tahmin etmek güç. Bir çeşit delilik hali, akıl sanki artık o kafanın içinde durmuyor. Mantık, aşkla çıkıp gitmişti [Kalpleri topla, 2 milyon TL bonusu kaçırma!] zaten, üstüne ayrılık geldiğinde, bir daha dönmüyor.






Her şeye rağmen, ağlayacaksa insan, bir aşkın ardından ağlamalı! Gözyaşı dediğin en çok aşkın finaline yakışıyor. Gözbebeğinden yüreğe akan o inci taneleri, gönlün üstünde zarif duruyor.






Her insan, en az bir kere yaşamalı bu acıyı! Üstelik acısını da madalya gibi taşımalı göğsünde; bakınca uzaktan, bir kalp daha öğrenmiş sevmeyi demeliyiz. Alkışlamalıyız!






Kimi sevdiğin, ne kadar sevdiğin, ne yaşadığın çok da önemli değil! Asıl olan aşktır, asıl mesele onu tatmaktır. Sahip olduğumuz her şey gibi, aşkın da bir bedeli var; çok da pahalı üstelik! Aşka inananlar, bu bedeli ödemeyi baştan kabul etmiş sayılır.






Çektiğin acıları kendinde hazine edebildiğin sürece, ruhunu, özünü büyütürsün. İnsan, acı çekerse anlar başka birini. Onun gözleriyle bakabilmeyi öğrenir. Onun sızısını duyabilir içinde. Kendi başına geldikten sonra vazgeçersin eleştirmekten, yermekten, aşağılamaktan! Farkına varırsın hayatın, sevginin, onurun, erdemin ve en [Kalpleri topla, 2 milyon TL bonusu kaçırma!] önemlisi kendinin!






Ayrılık acısı çekmek, değerlendirir yüreği. Hayata tutunmayı öğrenirsin. Zoru seçen ama başaran ruhlardan olursun. Gelişirsin, değişirsin, pekişirsin. İnsan olursun yani, demini alırsın. Akıllıysan eğer, kalbine sevmeyi öğretirsin! Sonunda acı varmış! Sen kendine hazinesin, onu da aslanlar gibi çekersin!






Candan Ünal

30 Mayıs 2010 Pazar

MUTLULUKLAR KALICI OLSUN.


           Adam yoğun iş temposundan  bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına







çok yabancı olduğu için evine ne zaman gideceği belli değildi. Başını iki elinin arasına aldı, gözlerini sıkıca






kapadı. Çok para kazanıyordu. Yöneticiydi,birçok insanın imrenerek baktığı bir konumdaydı. Ama yaşadığı hayatı






hayat olarak görmüyordu.






"Bu ne biçim hayat böyle!" diye söylendi kendi kendine.Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu.






Toplantılar, iş seyahatleri, yazışmalar ve koşuşturmacayla geçen bir hayat.






Pek çok yakın dostunun adını dahi unutmuştu.Bu karamsarlık içinde kıvranırken, birden çekmecesindeki küçük radyosu






aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan müzik parçasi ile biraz rahatladığını hissetti.






Müziğin ardından yaşlı bir adamın konuşmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi.






Ama birden durdu. Ilginç bir teoriden bahsedeceğini söylüyordu yaşlı adam. "BIN MİSKET TEORİSİ"ni anlatacaktı.






Merakla dinlemeye başladı.Birgün oturdum ve biraz aritmetik yaptim.






Ortalama bir kişinin yetmiş beş yaşına kadar yaşadığını varsaydım.Biliyorum,bazıları daha çok,






bazıları da daha az yaşar. Ama biz yetmiş beş sene yasadığını düşünelim.






Bir yılda 52 hafta olduğu için, 75'i 52 ile çarptım ve ortalama ömre sahip bir insanın tüm






hayatında yaşayacağı Cumartesi sabahı sayısı olarak 3900 rakamına ulaştım.Şimdi beni iyi dinleyin.






En önemli kısmına geliyorum.Bütün bunları ayrıntılı olarak düşünmeye elli beş yaşında başlamıştım.


Yaptığımm hesaba göre bu yaşa kadar 2180'in üzerinde Cumartesi yaşamıştım.Ve eğer yetmiş beş yaşına kadar yaşarsam,






yaşayacağım Cumartesi sayısı sadece bin adet olacaktı.Bir oyuncak dükkânına gittim ve elindeki tüm misketleri






aldim.1000 adet misketi bir araya getirmek için üç tane dahaoyuncakçi dükkânını ziyaret ettim.






Bunlari eve getirdim ve atölyemdeki radyomun yanında duran büyük, şeffaf bir kavanozun içine hepsini doldurdum.




O günden sonra, her Cumartesi kavanozdan bir tane aldım.Misketlerin azaldığını gördükçe, hayatımdaki




önemli şeyleri daha fazla DÜŞÜNMEye başlamıştım.Anladim ki, dünyadaki zamanımın akip gittiğini




seyretmek kadar önceliklerimi düzene koymama hiçbir şey yardım edemez."Yaşlı adamin anlattikları öylesine




etkiliydi ki,Genç işadamı âdetâ dünyadan kopmuş, radyoya kilitlenmişti.Yaşli adam şu cümlelerle





konusmasını tamamladı: Programı kapatmadan önce şimdi size son birsey daha anlatacağım.




Bu sabah kavanozun içindeki son misketi de aldım.Eğer önümüzdeki Cumartesiye kadar yaşarsam, bana biraz





daha zaman verilmiş olacak.Unutmayin, hepinizin kullanabileceği en önemli şey, biraz daha fazla zamandır."




Konuşma boyle devam edip gidiyordu..




~Farkında mısınız bilmiyorum ama bizi meşgul eden o kadar oyun var ki..önemli ya da önemsiz..






ama biz bunların arasinda kaybolup gittiğimizi farkedemiyoruz bile ..işin garibi farkettiğimiz






anda "şu işimi de bitireyim ondan sonra..." diye erteliyoruz..






-DEĞİL Mİ??






Haydi, arkanıza yaslanın.. derin bir nefes alın.. hayatınızda önemli olan dostlarınızdan






birisinin telefonunu çaldırın.. cıvıl cıvıl sesinizle "merhaba.." deyin..gülümseyin..






Mutluluklarınızın kalıcı ve bulaşıcı olması dileklerimle..






Bir gülüş kadar içten






Bir gülüş kadar gerçeğiz






Kim olduğumuz, ne olduğumuz önemli değil






Kendimizi ifade edebildigimiz yerdeyiz






Sevildiğimiz kadar değil




Sevebildiğimiz kadar




değerliyiz!








28 Mayıs 2010 Cuma

::)))))))))))))


GARİP TÜRK HUYLARI (SİZ BUNLARDAN HANGİLERİNİ YAPIYORSUNUZ:))))



1. Kağıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır.






2. Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar.






3. Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır.






4. Ancak bir Türk gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözebilme becerisini gösterip , kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.






5 . Sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kağıtlar yapıştırır.






8. Soba borusu aktığında yoğurt kaplarını telle soba borusuna bağlar.






9. Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir şerit yaparak kullanir.






10. Diş fırçasıyla dişini fırçalamayıp da saçını boyamak için kullanan birini görürseniz , o saçını seven bakımlı bir Türk'tür.






11. Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretir.






12. Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaşlarına havlu tutturarak giymeye çalışıp bir de arkadaşlarına 'bakmayin lan' diye çıkısır.






13. Çorabının kirlenip kirlenmediğini burnuna götürerek kısa süreli koklayarak anlayan kişi temizliğine düşkün bir Türk'tür.






14. Daha birinci telefon zili çaldığında telefonun başına dikilir ama açmak için ikinci kez çalmasını bekler.






15. Bir dükkana girip , onun bunun fiyatinı sorduktan sonra 'abi araba beş dakka dursun, ben hemen gelicem' deyip, 2 saat sonra gelir.






16. Cebinden çıkardıgı paraların içinde en eskisini özenle arayıp bulduktan sonra para üstü verir.






17. Trafikte ambulansın peşine takılarak sıkışıklıktan kurtulup ,uyanıklık yaptığinı zanneder.






18. Kağıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadığı için notu kaybeder ve ya elden ele dolaşacagını bildiğinden komik yazilar yazar. ( Paranın ön yüzüne tehlike anında arkayı çevirinizyazıp anında çevirince de şimdi değil salak tehlike anında yazanlardan bahsediyoruz .)






19. Çocuğu yanlışlıkla elini kestiği veya düştüğü için agladığında elini kesti veya düştü diye çocuğunu döver.






20. Taksi tuttuğunda taksicinin yanına oturur .Eğer üç dört kişi taksi tutuyorsa , taksi parasını veren kişi ön koltuğa oturur.






21. Kürdanla dişini karıştırıp önce çıkarıp bakar , sonra tekrar ağzına koyar.






22. Ütü fişi , teyp fişi veya televiyon fişi kablosunun bakır teli dışarı çıkmış ise çocukları elektrik çarpmasın diye bakir teli selobantla yapıstırır.






23. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanın elindeyse ve o ne izlerse diğerleri de onu izlemek zorunda kalır.






24. Çantasının içinde yeni tanıştığı birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotoğraflarını ve aile albümünü taşıyan birisini görürseniz hemen boynuna sarılmayın yoksa çantayı kafanıza yiyebilirsiniz , çünkü o kişi bir Türk kızıdır.






25. Bir Türk esnafı , müşterisinden aldığı parayı önce iki ucundan tutup iki defa gerginleştirir daha sonra da güneşe veya ışığa doğru tutup bakarak sahte olup olmadığını anlar.






26. Evin bir odasının ampulü patladığı zaman yenisini almayıp da fazla kullanmadıgı bir odanın ampulünü onun yerine takar.






27. Evinde bulunan saksıların dibini kültablası olarak kullanır.






28. Dişlerini gazoz açacağı , fındık ve ceviz kıracağı olarak kullanır.






29. İşinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk'ten başkası olamaz. (Şerefsizin oğlu ne iş yapmış be kardeşim, helal olsun)






30. Aracın sinyal lâmbaları dururken kolunu çıkararak 'dönüyorum' hareketi yapar.






31. Yemeğin etini en sona birakir.






32. Dingildeyen bir masanın ayağına kağıt sıkıştırma fikri bir Türk'ündür.






33. Dişlerinin arasından 'viij viij' diye ses çıkarır.






34. Tv'de film seyrederken filmin oyuncularıyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.






35. Arabasına öküz, köpek, horoz sesli korna taktırma fikrinin patenti bir Türk'e aittir.


36. Gazete kağıdını en iyi şekilde kullanır.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )


37. Plastik yoğurt kabını saksı yapar.






38. Arabasının arkasına yazı yazar .(Rahmetli de sollardı, tek rakibim THY, kroyum ama para bende)






39. Uçakta bulunan tanıdıklarına uçak havalandıktan sonra görmeyeceğini bildigi halde el sallar.






40. Çiğnediği sakızı daha sonra çiğnemek üzere kafasındaki tülbende yapıştıran bir Türk kadınından başkası değildir.






41. Tek abdestle beş vakit namaz kılmak için iki büklüm kıvranır.






42. Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanın üstünü başka bir örtü örterek kullanır.






43. Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp,çarpılmış arabasına üzülür.


44. Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eder.






45. Otoyolda, otomobilin gaz pedalına tuğla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.






46-Yeni aldığı bir elektronik aletin etiketini çıkarmadan kullanır ( cep tel şeffaf bantla,otoyu kalite kontrol etiketiyle vs.)

;;