21 Şubat 2010 Pazar

BİR NEBZE TASARRUF!!




Beş yaşında idim.

Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.

Bir tane yere düştü.

Babaannem eğildi,

aramaya başladı.

Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu .

Çocukluk iste,



-Aman babaanne dedim.

- Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?

Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu.

-Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi.

- Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?'

Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.





Aradan yıllar geçti.

Hukuk Fakültesinde öğrenciyim.

Alain'in proposlarini okuyorum.

Birden irkildim.

Babaannemi hatırladım.

Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa

karşı ihanet etmiş olur diyordu.

İlave ediyordu.

Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın

teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu.



On dokuz yıl evveldi.

Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim.

Geceydi. Sabahleyin, traş olmak i çin

lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.

'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın,

yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç

çelik sanayisine yardımcı olun' diyordu.

Doğrusu hayretler içinde kaldım.

Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir.

Birçok eşya üzerinde' İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı.

İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık

jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor,

gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.



İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur.

'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek.

Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa,

kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa,

kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla

ağaç ziyanına engel olun.'



Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.

Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş,

hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir..

Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.

Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.

Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.

Zamanın başbakanı meclisi toplar.

Kürsüye çıkar.

Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve;



-Şu andan itibaren der,



-Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden,

pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.

-Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.

Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır.

Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun

bütün kesimlerini, tek istisna olmadan

kapsadığını söylemeye gerek yok.

Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm.

Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...





*Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta,

gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla,

yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?



*Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.

Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,

İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.



Bir mıh bir nalı kurtarır.

Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,

Bir komutan bir orduyu,

Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..



Maddi durumumuz ne olursa olsun,

ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.

Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

6 yorum:

Newbahar dedi ki...

Ne güzel bir alıntıydı sevgili gordion.
Şehir merkezinde yaşarken cam, naylon ve kağıt olarak bölmelere ayrılmış kumbaralar vardı mahallelerde.
Sonrasında o kumbaralar çöpe döndü, insanlar önlerine ne gelirse atmaya başladı. Öyleki evde biriktirdiğim cam şişeler için boş yer bulamayacak kadar.
Ağaç yaşken eğilir, bizim ülkemizde bu tür uygulamalar için temel lazım.

Bu arada Farjad beni bitirdi.

Gordion960 dedi ki...

Nevbahar ne kadar haklısın,ama temelimizde var aslında israf günahtır düsturu ile büyütülmedikmi? ağaç yaşken eğilmeli çok haklısın çok basit gibi gelsede ne büyük bir dönüşümdür bu döngü, duyarlı olup uyarmalıyız etrafımızdakileri Almanya'da öyle bir sistemle çalışıyor ki bu işlemler kimse çöpünü istediği gibi istediği yere atamıyor belediye sayı ile dağıtıyor çöp poşetlerini kağıt,cam,vs biriktiriyorsun her birininin günü belli sıkıysa at ve gör cezayı. bu yüzden yemyeşil duruyor doğa bilinçli olmak zorundayız bu cennet vatan ne yazıkki bitiyor.sevgiler arkadaşım (bırak kendini kemanın ve piyanonun sesine bitme yenilen:))

tufan dedi ki...

Bu güzel yazının ardından ülkemi düşündüm ve kahroldum sevgili arkadaşım,sadece çöpe atılan ekmekler bir ülkeyi doyurur.

Gerisini varın siz düşünün,felaketi biz davet ediyoruz,geçmişimizi unutarak.

Sevgiler arkadaşıma.

Gordion960 dedi ki...

Ne yazık ki arkadaşım özümüzü hazmedemedik çok yazık...sevgiler arkadaşım

ramazan dedi ki...

Değerli blogdaşım,bu yazılar,bu duruş,bu duyarlılık,sizin de dediğiniz gibi zaten bizde var olanı uyandırıp,istenilene ulaşacaktır diye ümit etmek istiyorum.
Gönlünüze sağlık.
Sevgiler.

Gordion960 dedi ki...

Ramazan bey,ümit etmek ve birzacık gayret gerekiyor teşekkürler sevgiler.

Yorum Gönder