14 Ocak 2010 Perşembe

HEY GİDİ GÜNLER HEY!!!


Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı.

Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta Babanım bile anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik,zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki... En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar,oynaya,zıplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi.
Susayınca girer evlerine su içerdik.Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacası evine gidip gelen (...ki;sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi...
Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardıalnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.. Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız,onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.Ben kapılarında valelerin,badylerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek
ters gelir bana.Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.Nedir bunlar? Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..'Her toplum hakettiği gibi yönetilir'' derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ? (ALINTI KİM YAZMIŞ BİLMİYORUM )

7 yorum:

Newbahar dedi ki...

Kim yazdıysa yazmış ve hepimizin duygularını açığa vurmuş sevgili gordion...
Benim hem annem hem babam çalıştığı için evde yalnız kaldığım zamanlar çok oldu ama çocukluğum sokaklarda, sokak oyunlarıyla geçti. En büyük hakaretim eşşeeeekk di. Hey gidi günler deyip, hayallere ve aslında geçmişe daldım gitti.
İyi geceler arkadaşım.

suskunbiradam dedi ki...

Toplum ve topluluk bilincinin sorgulamasını paylaşarak iyi bir çalışma yapmışsın Sevgili Gül...

Zevkle okudum...

Sevgi ve selamlarımla...

tufan dedi ki...

Kim yazmışsa yazmış arkadaşım ne fark eder,sen yazmışsın ben yazmışım,biz yazmışız ama bizi yazmış yazan,yaşadığımız gerçeği yazmış.

Ah arkadaşım ahhh,ne çok özlüyorum,ne çok o günleri,sümüklü halimi,üşüyen ellerimi,ağlayan gözlerimi,çektiğim ayşenin saçlarını,bana uzattığı üzüm salkımını.

Evet,paylaşmayı özlüyorum,komşumun saçlarımı okşamasını özlüyorum,yoğurtçuyu macuncuyu her şeyi özlüyorum...

Sevgiler arkadaşım.

Sihirli Yazılar dedi ki...

Özellikle büyük şehirlerde can güvenliğimiz bile yok da ondan bu hale geldik belki de. Yabancılara (haklı olarak) kapı açmıyor, çocuklarımıza da sıkı sıkı tembih ediyoruz "açma" diye. Yine çocuklarımıza "Yabancıların verdiği yiyecekleri sakın deme" demiyor muyuz? Herşeyden korkar hale geldik. Sadece en güvendiğimiz, iyi tanıdığımız kişilerle iletişim kuruyoruz. Artık ortam yeterince güvenli değil. O yazıda bahsi geçen herşey, geçmişte kaldı maalesef. Sevgiler...

Gordion960 dedi ki...

Sevgili arkadaşlarım, bir çoğumuz yaşadık bu günleri,ve şimdilerde burnumuzun direği sızlıyor o günleri yad ederken, ne yazık ki günümüz şartlarında mümkün değil böyle yaşamak kapımızı kilitlemekle kalmadık demir parmaklıklar arkasında kocaman bloklar da selamsız yaşar olduk, komşumuzu tanımıyoruz ne yazık ki.Elimde bir sihirli değnek olsa yine o günlere dönerdim bir hokus pokus ile:)))hepinize ayrı, ayrı teşekkür ederken sevgiler sunuyorum yürekleriniz dert görmesin.

gülsen VAROL dedi ki...

Bir de sevgili gordion, eskiden masallar vardı.. çocuklara anlatılan.. masal tadındaydı kötülükler ve karşılıksız kalmayan iyilikler.. Eğitimin başka öğretimin başka olduğunu bilenler tarafından yetiştirildik biz.. Masal anlatan nenelerimiz tarafından..
Şimdi üç yaşındaki torunumdan duyduklarım, kendimi geri zekalı zannetmeme sebep olmakta.
Çok mutsuz ve çok doyumsuz bir nesil yetişmekte maalesef ve sebep olarak ebeveynlerini görmekte!!

Gordion960 dedi ki...

Evet hocam, masalların gerçek duyguları ile büyüdük bizler, hayatı özümsedik az ile çok mutlu olabilmenin tadını çıkardık bu manada çok şanslı bir nesiliz.Yeni nesil ne yazık ki tatminsiz,,, suç varsa şayet çift taraflı az ile yetinmeyi bilmemeleri ebeveynlerin aşırı himayeci tutumlarından diye düşünüyorum. sevgiler

Yorum Gönder